10 Şubat 2012 Cuma

Böcek olmak örümcek olmaktan daha iyidir

* Hayal ürünüdür. Hayal ürünü olduğu için gerçek olabilir.

Toplanmışlardı. İçlerinden hala birkaç tanesi eksikti. Soğuk havanın etkisiyle girdikleri kahvehanede onlardan başka hiçkimse yoktu. Dışarıda kar taneleri tam hesapladıkları yerlere düşüyorlardı. Herkes alanını biliyor, başkasının bölgesine göz koymuyordu. Ellerini sobanın borularının etrafında tutan Kafka;
- Nerede kaldılar, dedi.
- Aradım. Açmıyorlar. diye cevapladı Dostoyevski.
- Hava çok soğuk geç kalmasalar bari dedi Kafka sobadan ısınmış ellerini yüzüne sürerken.
Oturduğu sandalyeden kalkan Dostoyevski ellerini ısıtmak için bardaktaki çayı seçmişti. Elinde çay bardağıyla birlikte cama yaklaştı.
- Abi başka bir arzunuz var mı? diye seslendi fokurdayan çayların arkasından kahvehane sahibi.
Yok anlamında başını salladı Dostoyevski. Kafka başındaki şapkasını sobanın üstünde tutarak ısıtmaya başladı. Dostoyevski bir yandan yağan karı izliyor bir yandan da gidecekleri yeri düşünüyordu.
- Beykoz buradan çok uzakta mı diye sordu kahvehane sahibine.
- Biraz uzak abi dedi kahvehane sahibi yeni koyduğu çayı getirirken.
Çayı uzattı.
- Şeker istemiyordun değil mi abicim dedi.
- Gerek yok diye cevapladı Dostoyevski.
- Geç kaldınız. Biraz daha erken gelseydiniz direk vapurla geçerdiniz Beykoz'a dedi kahvehane sahibi. Sarıyer'deyiz. Beykoz karşımızda olmasına rağmen direk vapur yok bu saatte oraya. Mecbur dolanacaksınız.
- Beşiktaş'tan geçer miyiz diye sordu Dostoyevski dışarıda yağan karı izleyerek.
- Tabi. Beşiktaş, oradan vapurla Kadıköy ya da Üsküdar'a geçersiniz. Oradan Beykoz otobüsleri kalkıyor. Sorsanız herkes gösterir. Başka bir arzun var mı abicim?
- Yok dedi Dostoyevski telefonla arama tuşuna basarken. Aradığı telefon çalıyordu. Arkasını döndü. Kafka s obanın etrafında yoktu. Elleriyle buğulanan camı sildi. 5. çalıştan sonra karşı taraf telefonu açtı.
- Hele şükür. Neredesiniz? diye sordu Dostoyevski.
- Abi biz gelemiyoruz. Burada hava çok kötü. Tren Arifiye'de bozuldu. Yapılamayacakmış. Otobüslerle gelip bizi alacaklar diye cevap verdi Gogol.
- Hadi ya. Sesinde üzüntü vardı Dostoyevski'nin.
- Öyle valla. Zaten geç kaldık. Bizi beklerseniz daha da geç kalırız. Bence siz direk gidin oraya. Artık öğrendiklerinizi bize sonra anlatırsınız dedi Gogol.
Kafka tuvaletten çıktı. Elleri ıslaktı. Kurumaları için tekrar sobanın üstüne getirdi. Ellerinden akan su damlaları sobaya her düştüğünde kızdırıyordu sobayı. Gözlerinden tekini kısıp, kafasını hızlı hızlı sağa sola sallayarak ve ağzını yamultarak kelimeleri kullanmadan "ne oldu?" diye sordu. Dostoyevski gibi kelimeleri seven bir adamın bile cimriliği tuttu. O da üst dişleriyle alt dudağını ısırarak kafasını Kafka'dan daha yavaş halde mimikleriyle "haberler iyi değil" demeyi seçti.
- Peki Neruda ne diyor? O en başından beri orada olmak istiyordu. Ne söyleyeceklerini kendi kulağıyla duymak istediğini söylemişti bana diye sordu Dostoyevski telefondaki Gogol'a.
 - Onu hiç karıştırma dedi Gogol kısık sesle. Sesinden kelimelerini birisinden sakladığı anlaşılıyordu. Zamanında orada olamayacağımızı anladığından beri yemekli vagonda içiyor. Sarhoş oldu. Konuştukça kelimeleri daha da kendisine ve Dostoyevski'ye saklıyordu. Dediğim gibi siz gidin. Sonra konuşuruz. Had... Arkadan gittikçe yakınlaşan "Kim o? Kafka mı? Kafkaaaa!" kelimeleri koşar adım yaklaşıyordu. Gogol telefonu kapattı.
- Gelemiyorlar dedi Dostoyevski telefonun tuş kilidini kapatırken. Bizim yalnız gitmemiz lazım.
- Üsküdar? Üsküdar'dan onu almayacak mıyız diye sordu Kafka. 
- Alacağız. Üçümüz gideriz. Hem o buraları bizden daha iyi biliyor. Hadi şu çayları ödeyip gidelim dedi Dostoyevski.
Camın önünden ayrıldılar. Dostoyevski, Gogol'un armağan ettiği paltosunu sırtına geçirdi. Kafka şapkasını takıp eldivenlerini giydi. Çay ocağına doğru ilerledi. Dostoyevski önünü kesti.
- Bunlar benden. Ne kadar usta borcumuz? diye sordu Dostoyevski.
- 5 yaş, 2 oralet, 2 tost 12 lira yapıyor abi. Siz 10 verin kafi dedi kahvehane sahibi boş çay bardaklarını yıkarken.
Dostoyevski cebinden çıkardığı 20 TL'yi uzattı. Para üstünü aldı. İyi akşamlar dileyip mekandan çıktılar. Kar kıyafetlerini dövüyordu. Kafka kafasıyla sol tarafı işaret etti. Minibüslere doğru yürüdüler.

Üsküdar iskelede Dostoyevski tekrar telefona sarıldı. Kar aynı şiddetiyle Rehbere girdi ve N harfine bastı. "Nazım Hikmet" ismini bulduğunda arama tuşuna bastı. İnsanlar hedeflerine doğru giderler onlar durmuş Nazım'ın telefonu açmasını bekliyorlardı.
- Alo diye açtı telefonu Nazım Hikmet.
- Alo. Nazım biz geldik. Kadık, aman pardon Üsküdar iskelesindeyiz. Nerede buluşalım? diye sordu Dostoyevski.
- Bekleyin siz iskelede. Ben ayakkabılarımı giyip çıkıyorum dedi Nazım. Hadi görüşürüz.
- Şu çay ocağında birer çay daha içelim dedi Dostoyevski telefonu kapatırken. Birazdan burada olacakmış. Soğukta beklemeyelim. Kafka ve Dostoyevski iyice kar tutan kaldırımlarda kaymamaya çalışarak çay ocağına gittiler.

- Sıcak tutuyor mu palton diye sordu Nazım çayını bir yudum aldıktan sonra.
- Gogol kendisi için yaptırmış. Terzi yanlış ölçü almış dikerken. Ona olmuyordu, giyer misin diye sordu. Bende kabul ettim dedi Dostoyevski. Kafka televizyonda Örümcek Adam filmini izliyordu.
- Benim paltoyu kumarda kaybetmiştim dedi Dostoyevski, Kafka'nın duymayacağı şekilde Nazım'ın kulağına eğilerek.
- Neruda kumarı bıraktığını söylemişti bana diye sordu Nazım.
- Bıraktım. Ama bıraktıktan sonra son bir kez daha oynadım. Son sefer kumar oynamak sayılmıyor. Ayrıldığın kızla son bir kez sevişmek gibi dedi Dostoyevski. Tövbeliyim. Bir daha hiç oynamayacağım. Gogol sağolsun, bu güzel paltoyu verdi dedi Dostoyevski paltosunun kumaşını okşarken.
- Ne zaman gideceğiz diye sordu Kafka programa reklam girdiğinde.
- Hadi kalkalım dedi Nazım cebinden 5 TL çıkarırken. Parayı masaya bıraktı. Eyvallah usta deyip çaycıya veda etti ve kıyafetlerini giyindikten sonra tekrar dışardalardı.

Üsküdar - Beykoz hattı çalışan otobüsten inip gidecekleri yere doğru yürüdüler. Kar peşlerini hiç bırakmıyordu.

Aradıkları sitenin önüne geldiklerinde Dostoyevski kağıttaki adres ile karşılarında duran adresi karşılaştırmak için cebinden kağıdı çıkardı. Adreslerin aynı olduğuna kanaat getirdikten sonra girişe doğru ilerlediler. Güvenlik birkaç metrekarelik sıcak odasından çıktı. Beykoz'da kara rüzgarda eşlik ediyordu. Güvenliğin şapkasını tutmasından hayatta en çok ona değer verdiği anlaşılıyordu.
- Buyrun. Kimi aramıştınız? diye sordu güvenlik.
- Biz Esra Hanım'a bakmıştık dedi Nazım.
- Hangi Esra Hanım diye sordu güvenlikçi birkaç saniye düşündükten sonra.
- Esra. Esra Erol dedi Dostoyevski.
- Haa. Güvenlikçi kimi aradıklarını anladığı için rahatlamıştı. Kimi oluyorsunuz? Akrabası mı? Misafiri mi?
- Misafiriyiz dedi Nazım. Kendisini görmemiz gerekiyor. Arkadaşlarım çok uzak yoldan geldi dedi Nazım, Dostoyevski ve Kafka'yı göstererek.
Güvenlikçinin gözü Dostoyevski'nin paltosuna takıldı. Haberi var mı Esra Hanım'ın diye sordu.
- Hayır yok. Ama eğer ararsanız bizi kabul edeceğini düşünüyorum dedi Nazım Hikmet.
Güvenlikçi misafirlerin habersiz gelmesinden rahatsız olmuştu. Burada bekleyin dedi hala şapkasını tutarken.
Nazım başıyla onayladı. Güvenlikçi içeri girdi. Çok sevdiği şapkasını masasının üstüne bıraktı. Ahizeyi kaldırdı ve karşı tarafı aradı. Kafka, güvenlikçinin ne söylediğini duyamasa da bakışlarından kendilerini tarif ettiğini anlıyordu. Aklına Örümcek Adam geldi. Acaba kendisinide örümcek hisleri mi vardı? Bu olasılık Kafka'yı heyecanlandırsa da heyecanı kısa sürdü. Kendinde olsa olsa "böcek hisleri" olabilirdi.Güvenlikçi ahizeyi kapattı. Şapkasını almadan sandalyeden kalktı. Bu sefer kısa kalacak diye düşündü Kafka.
- Esra Hanım sizi bekliyor. İleride soldan ikinci araya dönün, soldaki üçüncü ev dedi güvenlikçi.
Üç arkadaş teşekkür edip eve sitenin içerisine girdiler.

Kapıyı Esra Hanım'ın hizmetçisi açtı. Esra Erol kuçağında çocuğuyla meraklı gözlerle gelenleri merak ediyordu.
- Esra Hanım'la görüşmek için gelmiştik dedi Dostoyevski.
Hizmetçi kapıdan çekilerek misafirler ile Esra Erol arasında daha fazla engel olmayı bıraktı ( farkında olmadan yaptığı bir eylemdi ). Esra Erol birkaç adım öne geldi.
- Merhaba. Hoşgeldiniz dedi karşısında tanımadığı üç adamı görmenin verdiği rahatsızlığı gizlemeye çalışarak.
- Hoşbulduk diye karşılık verdi Nazım sanki bir hata yapmışlar ve yaptıkları hatayı gizlemeye çalışıyormuş gibi gülümseyerek.
- Buyrun içeri geçin dedi Esra Erol.
Hizmetçi Esra Hanım'ın sözlerini tekrarladı. Nazım önde, Dostoyevski arkasında ve onları takriben Kafka son sırada olarak içeri girdiler. Esra Erol'un eşide üst kattan indi. Misafirlere hoşgeldiniz dedi. Misafirler başlarıyla karşılık verdiler. Üçüde aynı koltuğa oturdular. Hizmetçi paltolarını almak için hamle yaptı.
- Gerek yok dedi Dostoyevski. Çok kalmayacağız.
Esra Erol hizmetçiye gözüyle içecek bir şeyler getirmesini işaret etti. Kadın başıyla emre itaat ederek mutfağa doğru gitti. Hizmetçinin odadan çıkışı ile Esra Erol'un kocasının ağzından dökülen ilk kelime arasında 7 saniyelik bir sessizlik oldu.
- Misafir beklemiyorduk. Ama hoşgeldiniz dedi. Ağzından çıkan "ama"nın gereksiz olduğunu düşündü. Geri alamadığı için üzüntü ve utanç arasında gidip gelen bir his kapladı içini.
- Gecenin geç saatinde rahatsız ettiğimiz için özür dileriz dedi Nazım, Esra Erol'un kucağındaki çocuğu ağlamaya başladığında.
Çocuğu susturamayacağını anlayan Esra Erol, hizmetçi çayları getirdikten sonra çocuğu yatırması için hizmetçiye verdi. Gözleriyle hepsini süzdükten sonra nasıl yardımcı olabileceklerini sordu. Dostoyevski heybetli paltosunun düğmelerini açtı. İç cebinden küçük bir kitap çıkardı. Esra Erol ve kocası birbirlerine baktılar. Kitabı tanımışlardı.
                                                             KARA DUVAK.

Bu Esra Erol'un yazdığı bir kitaptı. Esra Erol kitabını taşıyan üç adamda olsa başkasıyla tekrar kendisine gelmesinden gurur duymuştu. İmza mı istiyorsunuz? diye sordu böbürlenerek.
- Daha fazlasını dedi eve geldiğinden beri güvenlikçinin şapkasıyla kendi şapkasını karşılaştıran Kafka.
- Nasıl yani diye araya girdi Esra Erol'un eşi.
- Sizdeki sırrı öğrenmeye geldik dedi Dostoyevski.
- Ne sırrı diye şaşırdığını yeniledi Esra Erol.
Kitabın arkasını çeviren Dostoyevski cümleleri okumaya başladı.

"Bu kitabı okumak için eline almışsan ve okuyorsan sana sesleniyorum. Hayatının kilit noktası olan gün belki de bugün. Şu anda kitabı elinde tutup benim satırlarımı okuduğun gün.
Bu kitabı okuduktan sonra yaşamını değiştirebilirsin.Sen genç kardeşim; aile baskısı, toplum baskısı, mahalle baskısını bir kenara bırakıp kendin için doğru kararlar verme zamanı bugün. Çünkü yarın bu acıları yaşadığında yanında belki de hiç kimse olmayabilir. O yüzden evlilik kararını vermeden önce iyi düşün! Sen aile büyüğüm; senin kızın da olabilirdi bu acıları çeken. Onu genç yaşta evlendirmek istediğine emin misin…
Çaresiz, yarınsız ve ümitsiz kalmayın.
Kaderine mahkum olan tüm küçük gelinler… Yanınızda değilim ama ellerinizden tutuyorum."


Bize böyle özgüvenli olmayı öğretmenizi istiyoruz dedi Dostoyevski. Şu an bu odada olan arkadaşlarımla birlikte çeşitli kitaplar yazdık. Onlarca kitap. Hepsi farklı dillere çevrildi. Yıllardır satılıyorlar. Klasikler olarak adlandırılan kitaplar arasına girdiler diye devam etti.
-Gogol ve Neruda gelemediler diye araya girdi Kafka. En çok Neruda gelmek istiyordu dedi.
- Evet dedi Dostoyevski. Gogol ve Neruda trenleri bozulduğu için gelemediler. Bize okuyucunun ellerinden tutmayı öğretmenizi istiyoruz diye konuşmasını sonlandırdı Dostoyevski. Sesi ağladı ağlayacak gibi çıkıyordu.
Esra Erol şaşkınlığını gözleri aracılığıyla misafirlerine göstermeyi tercih etmişti. Kocasıyla tekrar birbirlerine baktılar. Kafasıyla kocasına bir işaret verdi. Kocası kalktı üst kata çıktı. Az sonra geldiğinde tamam hizmetçi üst katta kalacak dedi. Kocasının söylediğinden sonra rahatlayan Esra Erol üç yabancının yanındaki tekli koltuğa geçti. Üç yazarda dikkatle ona bakıyordu. Ağzından çıkacak bir harfi bile kaçırmak istemiyorlardı. 
- Bunu gerçekten bilmek istiyor musunuz diye sordu Esra Erol sadece dördünün duyabileceği bir ses tonuyla.
Üç arkadaşta kendinden geçercesine kafalarını salladılar ve birazdan duyacakları sırrın heyecanıyla birbirlerine baktılar. Esra Erol eliyle yaklaşmalarını işaret etti. Artık çok az kalmıştı. Üç yazarın - Gogol ve Neruda yeni otobüsten inmişlerdi. Neruda tekelden bira alırken Gogol dışarda onu bekliyordu. Arkadaşlarının vakıf olacağı sır tamamen aklından çıkmıştı - öğreneceği sırra çok az bir zaman kalmıştı.
- Evlilik programı sunmalısınız dedi Esra Erol kocası kimsenin onları dinlemediğine emin olurken. Evet, evlilik programı sunmalısınız diye tekrarladı. 
Anlamışlardı. Şimdi bütün taşlar yavaş yavaş yerlerine oturuyordu. Hepsinin suratında "salak bir gülümseme" diye tabir edilen cinsten gülümseme vardı. Esra Erol kocasına döndü. Kocası Esra Erol'la gurur duyuyordu. 
- Kalıp bunun üstüne konuşmak ister misiniz diye sordu Esra Erol.
- Çok isteriz diye heyecanla cevap verdi Nazım. Dostoyevski başıyla onayladı. Mutlulukları yüzlerinden okunuyordu. 
- Çay koyayım o zaman dedi Esra Hanım.
- Televizyonda Örümcek Adam vardı. Sonlarını izlememiştim. İzleyebilir miyim diye sordu Kafka Esra Erol çayları tazelemek için kalktığında.
- Tabi diye karşılık verdi Esra Hanım. Kocası televizyonu açmak için hareket etti. 


Kafka filmin sonuna yetiştiği için mutluydu. Esra Hanım çaylarla birlikte tekrar misafirlerin yanına gelmişti. Dostoyevski mutluydu. Gogol'u aramak için izin istedi. Nazım ve Esra Hanım konuşmaya başladılar. Kafka Böcek olmanın örümcek olmaktan daha iyi olduğuna kanaat getirdi filmin kredileri yarıda kesilip reklama girdiğinde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder